İçimdeki seyahat aşkı ne zaman başladı bilmiyorum, ancak izlediğim filmlerin beni nasıl gaza getirdiğini, ilham verdiğini gayet iyi biliyorum. Yola çıkamadığım ve açıkcası biraz da cesaret toplamaya çalıştığım dönemde, özellikle gerçek hikayelerden oluşan seyahat filmlerini defalarca izlerdim. Malum gündemimiz korona virüsü ve karantina iken, hepimiz filmlere ve kitaplara sarıldık. Ben de bir zamanlar cesaretimi toplamaya çalışırken, kimi zaman güçlü kadın figürleriyle, kimi zaman doğa betimlemeleriyle beni heyecanlandıran filmlerin listesiniz sizlerle de paylaşmak istedim. Unutmayın, bazen her şey bir filmle başlar! 1.WILD Bu filmin yeri bende çok ayrı. O yüzden affınıza sığınarak listemin başında taçlandırmak istedim. Özellikle Likya yolu yürüyüşümden önce, ilk başta kitabını okuyup, ardından da filmini izlemiştim. Filmin konusuna değinecek olursak; yaşadığı kötü olaylardan sonra, zorlu bir yürüyüş rotasını tamamlamaya çalışan başrol karakterimiz; bu yol boyunca hem acılarıyla yüzleşir, hem de kendini bulmaya çalışır. En sevdiğim yol filmlerinden biri olan Wild, gerçek hikaye olmasıyla da seyircide ayrı bir tat bırakır. Bulabilirseniz, kitabını okumanızı tavsiye ederim, şayet son dönemlerde piyasada olmadığını duydum. 2. BEFORE SUNRISE-SUNSET-MIDNIGHT Ya hayatınızın aşkıyla yolda karşılaşırsanız? Trenden inip onunla gider misiniz, yoksa kendi yolunuza mı devam edersiniz? 9 yıl aralıklarla çekilmiş ”Before” üçlemesi; hayata, ilişkilere ve topluma dair güzel diyaloglarıyla kalbimde yer edinmiştir. Naif ve sade […]
- Home
- yol
Japonya’dan sevgiler hepinize. Yaklaşık bir aydır dünya turumdayım ve youtube’da videolara çekerek biraz burayı ihmal ettiğimi düşünüyorum. Hep daha sakin zamanı bekledim, çünkü yazmak en büyük tutkum ve daha geniş zaman ayırmalıyım diye düşündüm. Sonra dün dedim ki kendime, neyi bekliyorsun, yaz işte. Hani bazen daha iyisini yapmak için, hep boşuna zaman kaybederiz ya, o misal. Bugün çok güzel bir güne uyandım ülkemden kilometrelerce uzakta. Geçen bir ayı düşündüm tüm olanlarıyla. Ne güzel kararlar vermişim. Hiçbir zaman pişman olmadım, olucağımı da düşünmüyorum; çünkü her şeyi göze alarak çıktım bu yola. Çok zordu benim için karar süreci, her şeyi ayarlamak, her şeyi geride bırakmak ve gitmek. Şimdi buradan bakınca, bu süreç sadece Türkiye’de zormuş aslında. Yola çıktıktan sonra bütün o zorluklar sanki, uçağın havalanmasıyla yerde kaldı. Zorlu bir yolculuk geçirdim, ucuz diye aktarma üstüne aktarma yaptım, bir gün Filipinler’de bekledim, üstüne üstlük aşı yüzünden ateşim çıktı ve havaalanında kıvrılıp yatamadım. Ateş ve biraz mide bulantısıyla, sizlerden gelen güzel mesajları okudum, ilaçtan daha güzel etki etti. Bu sürecimde yanımda olduğunuz için öyle güzel hissettim ki kendimi, işte bu dedim, tek ihtiyacım olan da bu. Daha çok yolun başındayım, ama yoldaki zaman bir değişik işliyor; hızlı mı desem yavaş mı bilemiyorum. Bazen ne […]
The Beach filmini hatırlarsınız. Öyle farklı bir film ki benim için; duygudan duyguya sürüklemişti beni. O filmi izlediğimde Tayland’a gitme isteğim biraz daha artmıştı. O gizemli adayı merak eder olmuştum. Hatta Tayland’a her yaklaştığımda, o ada, heyecanımı biraz daha arttırıyordu. Sonunda Tayland’a varmıştım. Phuket’in turistik havasından kaçıp Phi Phi adasına ulaştım. Bütçem çok kısıtlı olduğundan, adaya ilk indiğimde biraz gözlemledim. İlk geceyi sahilde yatarak geçirdim. Hiçbir sıkıntı çıkmıyor, oldukça güvenli. Hatta çadırım olsaydı bütün zamanımı kamp yaparak harcayabilirdim. Bir iki günümü adanın kendi içerisinde gezmeye ayırdım. Küçük olmasına bakmayın, adeta bir cennet. Sabah uyanır uyanmaz, sahile indiğinizde sizi karşılayan manzara bu oluyor; Adanın arka taraflarını gezdikçe daha uygun hosteller bulabiliyorsunuz ki, ben de böyle yaptım. Genelde ucuz odaları, dışarıda fiyat olarak belirtmiyorlar, özellikle sormanız gerekiyor. Ben bir günümü bu sahile ayırmıştım ki, gidince beni daha iyi anlayacaksınız. Ancak gün batımını kesinlikle View Point’te izlemelisiniz. Oklarla çok rahatlıkla bulabilirsiniz, tepede olduğu için küçük çaplı bir trekking sizi bekliyor. Buraya gün batımından biraz daha önce gelirseniz, güzel bir yer kapabilir saatlerce oturabilirsiniz. Ben öyle oturmuşum ki, kalktığımda havanın karardığını fark ettim. Diğer gün Phi Phi’de filmin olduğu adaya ulaşmak için; tekne turu satın almam gerekiyordu. Fiyatları değişiyor, ancak bütün tur şirketlerini gezmenizi […]
Malezya’ya gelmemdeki en temel sebeplerden birisiydi sokak sanatı. Bir arkadaşımın paylaşımlarından buradaki sokak sanatını görünce; sadece bunun için bile Malezya’yı gidebilirim demiştim. Bu yüzden Penang’a gelince ilk işim sokak sanatının olduğu sokakları keşfetmek oldu. İlk başta couchsurfing’de evinde kaldığım arkadaşımdan bu sokak sanatının olduğu broşürü almak oldu. Bunları turist bilgilendirme ofislerinden de ücretsiz temin edebiliyorsunuz. Ayrıca broşür, diğer haritalara göre oldukça geniş içerikli, UNESCO Dünya Tarih Mirası Listesindeki binalarından, lokal yemek yerlerine, tapınaklara kadar her şeyi gösteriyor. 2012 yılında Penang Belediyesi Litvanyalı sanatçı Ernest Zacharevic ile Penang sokaklarını canlandırmak adına bir proje yürütmüş ve bu sayede Penang sokaklarını renklendirmiştir. Ernest Zacharevic, 1986 yılında doğmuş; Malezya dışında, Dubai, Litvanya, NewYork, İzlanda, Norveç, Lizbon, Polonya, Atlanta, Barselona gibi birçok ülkede çalışmalar yapmış toplum sanatçısıdır. BBC, sanatçıyı Malezya’nın Bansky’si olarak isimlendirmektedir. Genelde yağlı boya ve sprey olarak çalışan Zacharevic, ülkelerin özelliklerine göre eserlerini üretmektedir. Penang’da yaptığı en popüler iki eser ise, Bisikletli Çocuklar ve Motordaki Çocuk’tur. Ben biraz burayı Kadıköy’e benzettim. Kadıköy Belediyesi’nin 2012 yılında başlayan murallarını anımsayınca kendimi evimde gibi hissetim. Hadi şimdi Penang’daki sokak sanatına doğru küçük bir tura çıkalım. ‘Motordaki Çocuk’ ‘Bisikletli Çocuklar’ Bu sokakları, duvarlarına hayranlıkla bakarak gezerken, karşıma çıkan sokak sanatçılarının melodileri, beni […]
Antik Dönemden Roma’ya, Osmanlı’dan Britanya Dönemine kadar derin tarihi olan, kültürlerin başkenti Mısır… Pegasus’un kampanyasından kazandığım bedava biletimle nereye gitsem diye açtım haritayı. Hindistan’dan başlayan Asya seyahatimden sonra Avrupa hiç de ilgimi çekmiyordu. Tayland’dayken haritaya bakarken Mısır’a gitmeye karar vermiştim aslında. Çocukluk hayallerimden birisiydi. Fırsat bu fırsat diyip aldım hemen bileti. Bileti aldıktan sonra her zamanki gibi sevmediğim süreci araştırmaya başladım. Tabii ki vize. İnternetten baktığımda çok uzun sürede verildiğini, yetişmediğini ve zorladığını gördüm. Ancak hiç de öyle olmadı. Belgelerimi götürdükten sonra, 10 gün içinde aldım vizeyi. Çok rahat oldu. ROTA Benim 10 günlük vaktim vardı. 10 günlük için Hurghada- Kahire- İskenderiye- Dahab- Şarm El Şeyk gibi bir rota yapmıştım. 10 gün güzel bir süre ancak, ben size en az 15 gün ayırmanızı ve bu rotanıza da Aswan ve Luxor’u eklemenizi öneririm. Hurghada; Kızıldeniz’e kıyısı olan küçük bir sahil kasabası. Şarm El Şeyk kadar bilinmiyor, o yüzden Şarm El Şeyk kadar turistik bir yer değil. Bu sebeple ben burada dalış yapmayı tercih ettim. Fiyatlar daha düşük oluyor. Meyve pazarları, nargile cafeleri, marina bölgesiyle küçük ve sakin bir kent, gezilebilir, ama kesinlikle görülmesi gereken yerler olarak görmediğim bir yer. Ne zamanki Kahire’ye indiniz, işte o zaman gerçek Mısır’la karşılaşmış oluyorsunuz. Ben […]
COUCHSURFING NEDİR? GÜVENLİ MİDİR? Bütün seyahat içeriklerimde hep couchsurfing’den bahsediyorum. İyi de bu couchsurfing uygulaması ne diyen olur diye hem couchsurfingi tanıtmak için hem de değişik uygulamalardan haberdar olmanın için böyle tanıtıcı bir yazı yazarak blogumu açmak istedim sizlere. Couchsurfing; 2004’de 4 arkadaşın bir mail grubunda konuşarak ortaya atılmış bir proje olarak başlamış. Uygulamanın amacı, gezginlerin en temel ihtiyacı olan konaklama ihtiyacını ücretsiz hale getirip, gidilen yerlerdeki kültürü yerel halkın evinde öğrenmek, gezginlerle yerel halkın arasında bir paylaşım sağlamak aslında. E peki nasıl güveniyorsun diyorsunuz şimdi haklı olarak. Uygulama şu şekilde işliyor; ücretsiz bir üyelik oluşturuyorsunuz; üyelik oluşturduğunuzda hem gezgin olarak hem de misafir olarak oluşturabiliyorsunuz; eğer evinizde misafir edemeyecekseniz, bunu ayrıca belirtip profilinizde bu şekilde gözükmesini sağlayabilirsiniz. Üyelik oluşturdunuz; e peki sonrası? Profilinizi kendinizi güzel bir şekilde doldurun. Diyelim ki burdan Almanya’ya gidiceksiniz ve couchsurfing uygulamasını kullanmak istiyorsunuz. Gidiceğiniz yeri yazıp ordan kişi listesine bakın, insanların profilini okuyun, referanslarına bakın; eğer ki çeşitli ülkelerden birçok insanı ağırlamış ve hepsi de iyi referans yazmışsa, bilin ki çok yüksek ihtimal iyi bir insandır. Hı, tabiki şunu belirtiyim, hiçbir şeyin %100 kesinlik payı yoktur, bu otostop kültürü gibi bir şey. Birbirinizi tanımadan karşılıklı güven ilişkisi besliyorsunuz. Sanırım benim hayatıma giren en güzel […]