Üniversitede çalışma konularımı hep çevre üzerine seçmişimdir. Ekoloji ve çevre adına bir şeyler öğrenmek, bir şeyler yapabilmek her zaman çok mutlu etmiştir beni. Aslında çocukluğumdan beri hep duyarlıyım çevreye. Tabii çocukken okuldan öğrendiğin kadarıyla çevreye çöp atmamak, doğaya zarar vermemek seviyesindeydi bu karar. Üniversitede bu konuyu akademik anlamda genişletip daha duyarlı oldum. Hatta mezun olduktan sonra; doğal alanları imara açmaya aracı olmak yerine, yenilenebilir enerji sektöründe çalışmayı seçtim. Seyahat etmeye başladığımdan beri, çoğu vaktimi doğada geçirmeye çalışıyorum. Bir ara o kadar çok kamp yapıyordum ki hatta, eve geldiğimde yatağımda rahat hissetmiyor, gözlerim matımı arıyordu. Bunun dışında seyahat ettikçe yeşil aktivitelerimi arttırdım, gönüllü olarak çalıştığım işleri daha çok ekolojik işler seçtim ve çevre ile ilgili daha çok bilgimi arttırdım. Bireysel olarak da elimden geleni yaptım; mesela plastik çöp poşeti kullanmayı bıraktım, bez çanta ile alışverişe gittim, tüketim çılgınlığı kendi çapımda azaltmaya çalıştım gibi. Neyse dün hostelde otururken ‘karbon ayak izimi’ hesaplayayım dedim. Nedir bu karbon ayak izi derseniz; insan faliyetlerinin çevreye verdiği zararın ölçüsüdür.Bu birincil (doğrudan) ya da ikincil (dolaylı) olarak ikiye ayrılıyor. İşte tam o noktada; dolaylı olarak ne kadar dikkat ettiğimi sorguladım. Bunun giydiğimiz kıyafetlerden, tüketim çılgınlığımıza, yemek tercihimizden eğlence aktivitelerine hatta banka hesaplarımıza kadar uzandığının farkındalığını yaşadım. Bunları […]